Ekim ayının son haftası geldiğinde, Paris bir kez daha dünyanın sanat başkentlerinden biri hâline geliyor. Grand Palais’nin cam kubbesi altında, ışığın sanata dönüştüğü o büyülü atmosferde Art Basel Paris 2025 başlıyor. 24–26 Ekim tarihleri arasında düzenlenen fuar, yalnızca bir sanat etkinliği değil; çağdaş dünyanın duygularını, kaygılarını ve estetiğini yansıtan dev bir sahne.

Paris’te Bir Art Basel Deneyimi

Basel, Miami, Hong Kong derken Art Basel’in dördüncü durağı olarak Paris artık kendi kimliğini yaratmış durumda. 2025 edisyonu, 206 galeriyi bir araya getiriyor; bunların 63’ü Fransa merkezli.

Grand Palais’nin yeniden doğan mekânında, sanat artık yalnızca sergilenen bir nesne değil  şehrin nabzını tutan bir dil.

Yeni Sesler: Emergences ve Premise

Bu yılın en heyecan verici bölümlerinden biri olan “Emergences”, genç sanatçılar ve yükselen galeriler için adeta bir keşif alanı.

Henüz büyük müzelerde yer almamış ama geleceğin sesini taşıyan işler, burada görünürlük kazanıyor.

Diğer tarafta, “Premise” bölümü küratöryel deneyselliği sahneye taşıyor. Kavramsal işler, disiplinler arası yaklaşımlar ve kültürel diyaloglar bu bölümde öne çıkıyor. Paris’in tarihsel estetiğiyle birleştiğinde, ortaya yalnızca bir sergi değil, bir düşünce akışı çıkıyor. 

Fuarın Ötesinde: Şehrin Sanat Ruhu

Art Basel haftasında Paris’in kendisi de adeta bir açık hava galerisi.

Fondation Cartier, Jean Nouvel’in tasarladığı binasında özel bir retrospektifle kapılarını açıyor.

Louis Vuitton Fondation’daki Gerhard Richter sergisi ise ışık ve renk üzerine bir meditasyon gibi.

Kentin dört bir yanında düzenlenen sergiler, moda evlerinin sanatla iç içe projeleri ve bağımsız sanat buluşmalarıyla Paris, fuarın ötesine taşan bir enerjiye sahip.