İçeriğe atla
HorozArt
Önceki yazı
Şimdi Okunuyor:
Tekinsiz Düzen, Gizemli Sanat
Sonraki yazı

Tekinsiz Düzen, Gizemli Sanat

Küresel bağlamda yaşanmış tekinsiz düzenlerden birinde yaşıyoruz. Alışık olduğumuz siyasal-ekonomik- toplumsal, kültürel düzenin yeni sürümü içindeyiz. İçinden sürekli geçmekte olduğumuz olumsuz düzenler Post-Hakikat, Neo-kapitalizm, Liberal-kapitalizm, Post-kapitalizm, Neo-faşizm, Popülizm v.d. olarak adlandırılıyor. Siyasi ve ekonomik güçlerin bireysel ve toplumsal hayatın her alanına ve özellikle Hakikat inancımıza müdahale ettiğine tanık oluyoruz. Spekülasyon yapmak doğru değil; ama benzeri görülmemiş bir senaryo izliyoruz. 

Pandemi sırasında iki buçuk yıl yüz yüze ve yakın iletişim düzeninden, sınırlı ve mesafeli düzene geçiş yaptık; toplum hayatından tekil hayata geçiş. Evler eskisinden çok daha özel ve kapalı hale geldi; kimsenin girmesine izin verilmedi! Olağandışı düzen acilen benimsendi. Siyasal, ekonomik, toplumsal düzen ve sistemler bu duruma göre çok da başarılı olmayan çözümler oluşturdu. Buna karşın, çevre kirliliği yaratan  insan etkinliğinin durgunlaşması doğaya yaradı; her  şeye karşın durgunlaşmayan bir etkinlik de sanat  ve kültür üretimiydi. Yaratıcı insanlar durağan zamanı değerlendirdi ve üretimlerini gerçekleştirdi; dijital teknoloji bu üretimin küresel yayılımını sağladı. Şimdi izliyoruz: Pandemi sonrası kültür ve sanat etkinlikleri gücünü yitirmeden devam ediyor mu? Etkinliğini sürdüren tekinsiz düzen sanat üretimini nasıl etkiliyor? 

Beş kıtada ülkeler arasında sanat ve kültür endüstrileri ve politikaları konusunda büyük yönetimsel ve işlevsel farklılıklar olduğunu belirtelim. Örneğin, durum Viyana'nın doğusunda, AB’ye henüz giremeyen ülkeler de içinde olmak üzere oldukça farklı; Orta ve Yakın Doğu'nun geniş bölgesindeki sürekli siyasi çatışmalar ve ekonomik çıkmazlar yaşayan belirgin durumdan bahsetmiyorum bile. 1987-2012 arasıTürkiye çağdaş sanat ortamı için bir yükseliş dönemi oldu. İstanbul'un iki kıta (Avrupa ve Asya) arasında çağdaş sanatın "sıcak noktası" olma sevinci, yaşandı; bu durum Türkiye'nin AB'ye potansiyel entegrasyon sürecine ilişkin beklenen olumlu gelişmelerden kaynaklandı. Bu dönemde çağdaş sanat ve kültür üretimi İlişkisel Estetik yüklü sergi paketlerini özellikle AB kentlerinde izleyiciyi memnun edecek şekilde sundu. 2010 yılında İstanbul Avrupa Kültür Başkenti projesi 600’ü aşkın uluslararası etkinliğiyle büyük başarı sağladı. 

2012’den bugüne yaşamakta olduğumuz tekinsiz düzene bakıldığında, Türkiye'nin güvenilir bir siyasi ve ekonomik kalkınmaya sahip olmadığını ve buna bağlı olarak sanat ve kültür sisteminin zorluklarla karşılaştığını söyleyebiliriz. Bu on yıl boyunca, Modernist kökleri ve az gelişmiş Post-modernist yerel yapıları ile mevcut altyapı, öncelikle Neo-kapitalist bir kültür ve sanat endüstrisi programına dönüştü. Bu da daha çok özel sektörün, yaratıcı endüstri yatırımlarının, sanatçıların, sanat uzmanlarının ihtiyaçlarına hizmet ediyor. Ancak, muhalif bir çağdaş sanat üretiminden beklenmesi gereken  uyarıcı etki, büyük kitlenin farkındalığına ve derin bilinçaltına sızamadığı için tutarlı bir şekilde gelişemedi. Uluslararası tanınırlık kazanmış çağdaş sanatçıların ve küratörlerin sayısı cesaret vericiydi, ancak bu farkındalığın sağlam ve sürdürülebilir bir kamusal takdir ve desteği yok. Bölgedeki jeopolitik çalkantı ve iktidarın sanat ve kültür alanındaki yol değiştirici etkileriyle İslamcı ve neoliberalist konumlanması dikkate alındığında, bu sürecin ne kadar başarılı olabileceğini yeniden sorgulamak gerekir.  

Mevcut sanat ortamının iyiliği için, ne yazık ki Hakikat-sonrasına hizmet eden iyimser beklentilerin ardında gizlenen hakikati bulmak zorundayız. İktidar (2002'den bu yana) 2012 yılına kadar Türkiye'de sanat ve kültür açısından eleştirel ve direnişçi bakış açısını değiştirmeye zorlamadı. Osmanlı Modernizminden günümüze kadar var olan süreçleri tersine çevirmek de kolay değildir. Türkiye'nin Modernizmi 1800'lerde başlamış ve tamamlamamış olsa da Post- modernizme ve Küreselleşmeye evrilerek varlığını sürdürdü ve şimdi de Hakikat-sonrası ideolojiyle hesaplaşıyor. Üretimdeki metaforların sunduğu akılcı ve zihin açıcı yorumları ve uyarıları Modernizm öncesine dönüştürmeye çalışmanın o kadar kolay işlemeyeceği açıktır.  

AB ile Türkiye arasındaki soğuk rüzgarlar ve pandemi koşulları aracılığıyla, mevcut  sıkıntılı demokrasi sürecinde çağdaş sanat üretiminin devam eden gücünü şu şekilde haklı çıkarmalıyız: Sanat üretimi demokratik dönüşüme yönelik açık ve özgür vizyon yansıtıyor, ifade ve iletişimde özgürlük, çoğulculuk, insan ve toplumsal cinsiyet haklarına saygı, sosyal sorumluluk gibi kültürel amaç ve niyetlerin gerçekleştirilmesine katkıda bulunuyor, ekolojik sorunları gündeme taşıyor, kamu bilincinin geliştirilmesin, sağlıyor. Sanatçılar, estetik açıdan nitelikli, kavramsal olarak yetkin yapıtlarıyla görsel üretimi yaygın ve güçlü bir şekilde zenginleştiriyor ve en ilginci kadın sanatçılar bu üretimin ön saflarında yer alıyor. Tüm bu özellikler şu anda demokratik süreçlere doğru mücadele ediyor ve amaçlanan otokratik rejime direniyor. Muhalif ve aktivist sanatçıların fiili hedef kitlesi olan nüfusun ayrıcalıksız sınıfları, yalnızca çağdaş sanatın sağladığı eğitim ve bilgiden yoksun bırakılmakla kalmıyor, aynı zamanda siyasi ve dini dogmanın üstünlüğü altında sınırlanıyor. Pek çok sanatçı ciddi ve bilinçli olarak içerikleri ve biçimleri eleştirmeye ve muhalif olmaya kendini adamıştır; genç kuşak sanatçılar, İstanbul'un karmaşık şehir koşullarının her zaman var olan saldırılarında, sürekli dönüşümlerinde, günlük hayatta irdeleyecekleri ilham ve temalar buluyorlar. Halkın bilinçlenmesine veya demokratik süreçlere katkıda bulunduklarına inanıyorlar  

Ancak sanatçının ürettiklerinden nasıl kazanç sağladığı, daha doğrusu nasıl hayatta kaldığı çok önemli bir soru olarak yanıt bekliyor. Sanatçıların çoğu üniversitelerde, grafik tasarım şirketlerinde veya halka açık sanat stüdyolarında çalışıyor. Şans eseri, az sayıda sanatçının aile desteği veya özel geliri var. Özel galeriler ara sıra küratör çalıştırıyor. Müze ya da özel sektör sanat kültür niceliğinin istihdam talebini yatrince karşılayamıyor. Türkiye'nin ve bölgenin mevcut siyasi ve ekonomik koşullarında sosyo-kültürel ve sanatsal çaba ve üretimleri sürdürmenin ve güçlendirmenin zor olduğunu bilmeliyiz. Sanatçıların yurt dışında yaşamak ve çalışmak için fırsatlar aradıklarını gözlemliyoruz ki bu da ekonomik ve siyasal engellerle karşı karşıya!  

AB'de ükelerinde, sanatçıları, sanat uzmanlarını, özel girişimleri ve kültür kuruluşlarını desteklemek için kullanılabilecek acil durum fonları oluşturulmuştur; Türkiye'de ve komşu doğu ülkelerinde durum böyle değil. Bu zorluğun doğasında var olan riskler ve yerel sanat ve kültür gelişmeleri üzerindeki çok yönlü etkileri tahmin edilebilir. Paradoksal bir ortamın olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız. Sanatçılar ve sanat uzmanları, yalnızca özel sektör mali desteğine ve kurumsal faaliyetlere bağlı olarak, siyasi ve sosyal ideolojileri uyuşmasa bile bu gruplarla işbirliği yapmak zorundadır. Buna karşılık, şu anda bu özel sektör, AB'nin bu kapitalist çıkarlar evreni içinde bir araç olarak bağlarını ve sistemini sürdürmeye ve Türkiye'nin sanatçılarını ve sanat uzmanlarını desteklemeye kararlı olduğu tek ana sektör.  

Beral Madra, AGUSTOS 2023

Sepet Kapat

Sepetiniz şu anda boş.

Alışverişe Başla
Seçenekler Kapat